KAYIP KEÇİ VE KAMU YARARI …
Muhtarın oğlu İdris, üniversiteyi yeni bitirmişti. “Köye gideyim de dört yılın yorgunluğunu güzelce atayım. Sonrası Allah kerim,” dedi ve sırtını kitaplara, yüzünü köy yollarına döndü. Köye varınca önce anasıyla babasına sarıldı. Hal hatır soruldu, eski günler yad edildi. Sonra, “Bir köyü dolaşayım da kim ne olmuş, ben ne olmuşum,” diyerek dışarı çıktı.
Okumuş adam ya, herkes İdris’e gıpta ile bakıyordu:
— Ooo, hoş geldin İdris! Nasılsın bakalım?
— Sen şimdi ne oldun?
— İdris büyük adam olmuş ha!
Sözler uçuşuyor, sorular yağıyordu. İdris de elinden geldiğince herkese cevap veriyor, kimseyi kırmamaya çalışıyordu. Epeyce dolaştı bahçeleri, tarlaları. Yorulunca içinden geçirdi: “Bir kahveye gideyim de bir yorgunluk çayı içeyim.”
Kahveye girdi, selamını verdi:
— Selamünaleyküm ağalar!
Herkes selamı aldı:
Aleykümselam… Len İdris, hoş gelmişsin! Nasılsın bakem? Muhtarın oğlu gelmiş ha!
Kahveci Ali sordu:
— Ne içicen İdris, ne getirem sana?
Bir çay içeyim Ali abi, dedi İdris.
Herkes İdris’i süzüyordu. Sanki film artisti gelmiş gibi, alıcı gözle bakıyorlardı. İdris çaydan bir yudum çekti. Tam o sırada Çoban Kamil sandalyesini çekti, yanına oturdu.
Kamil, sandalyesini İdris’e iyice yaklaştırdı. Gözlerini kısarak baktı, sanki bir bilmece soracak gibi:
— İdris, sen şimdi dört yıl okudun ya…
— Evet Kamil amca.
— Peki, bu dört yılda devlet ne okudu?
İdris afalladı:
— Nasıl yani?
— Yani sen bizi anlamak için mi okudun, yoksa biz seni anlamayalım diye mi?
Kahvede bir uğultu oldu. Kahveci Ali gülerek araya girdi:
— Kamil gene kafayı çalıştırdı ha!
Kamil devam etti:
— Bak İdris, sen şehirde anayasa okudun. Biz burada yağmur duasına çıktık.
— Evet…
— Sen kamu yönetimi öğrendin. Biz hâlâ tapu dairesine nasıl gidilir onu bilmiyoruz.
— Doğrudur…
— Sen diploma aldın. Biz hâlâ “dilekçe”yi “dilek içeceği” sanıyoruz.
İdris gülmeye çalıştı ama Kamil’in yüzü ciddiydi.
— Şimdi soruyorum sana: Senin okuman bizim derdimize çare mi, yoksa yeni bir dert mi?
İdris sustu. Çayından bir yudum aldı. Bu sefer çayın tadı biraz buruk, biraz da acı geldi. Kamil’in sorusunu duyunca önce gülümsedi. Ama bu gülümseme, çayın buharı gibi çabuk dağıldı. Cevap vermek kolay değildi. Kahvedeki sessizlik, onun düşüncelerini bastırır gibi oldu. Sonra gözlüğünü düzeltti, hafifçe öksürdü ve konuştu:
— Vallahi Kamil amca, biz şehirde devleti nasıl yöneteceğimizi öğrendik. Ama kimse bize köyü nasıl anlayacağımızı öğretmedi.
Kamil başını salladı:
— Demek sen devleti yöneteceksin ama keçiyi bulamayacaksın?
İdris devam etti:
— Kitaplarda hep “vatandaş” yazıyor. Ama sizin gibi çobanı, kahveciyi, yağmur duasına çıkan köylüyü hiç anlatmıyor.
— E biz de vatandaş değil miyiz?
— Siz vatandaştan önce insansınız. Ama kitaplar insanı unutur, sadece sistemi anlatır.
Kahvedekiler sessizdi. Kahveci Ali, çaydanlığın altını kıstı.
— İdris, dedi, sen şimdi bu köye döndün ya…
— Evet.
— O zaman bize sistem değil, çare getir.
İdris başını eğdi:
— Belki de en büyük çare, sizinle yeniden okumak. Bu sefer kitap değil, hayatı.
Kamil gülümsedi:
— O zaman ilk ders: keçi hâlâ kayıp. Bulursan mezun sayarız seni.
Kahkaha koptu. Ama bu kahkaha, içinde biraz hüzün, biraz umut taşıyordu…
Kamil, cebinden buruşturulmuş bir kâğıt çıkardı.
— İdris, sen okumuş adamsın. Şu bizim kayıp keçi için bir dilekçe yaz da jandarmaya vereyim.
İdris gözlüğünü taktı, ciddileşti.
— Tamam Kamil amca, ne yazayım?
Kamil düşündü.
— “Benim keçi kayboldu. Gören varsa haber etsin.”
— Bu dilekçe değil, ilan olur.
— E bizde dilekçe ilan gibi zaten. Devlet bizi görmüyor, biz de ona sesleniyoruz.
İdris gülümsedi.
— Tamam, resmi dille yazayım: “Tarafıma ait bir adet keçi, 23 Eylül tarihinde kaybolmuştur. Gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederim.”
— Güzel oldu. Ama keçinin özelliklerini de yaz.
— Ne gibi?
— Mesela keçi inatçıdır. İnsan görünce kaçmaz ama jandarma görünce kaçabilir.
— Kamil amca, bu dilekçeye girmez.
— Girmezse bulamazlar. Bizim keçi devlet memuruna karşı alerjik.
Kahvedekiler gülmekten kırıldı. Kahveci Ali araya girdi:
— İdris, sen bu dilekçeyi yaz, biz de altına imza atalım. Belki toplu dilekçe olursa devlet ciddiye alır.
İdris yazdı.
Kamil imzaladı. Ardından kahvedeki herkes sıraya girdi:
— Ben de keçi kaybettim.
— Ben de tavuk.
— Ben de umut!
İdris, son dilekçeye baktı: “Köy halkı olarak kaybettiklerimizin bulunmasını arz ederiz.” Altında on beş imza vardı. En altta da şu not yer alıyordu: “Bulunmazsa, biz de kendimizi kaybedeceğiz.”
İdris, elinde dilekçelerle karakolun kapısından içeri girdi. Ardında Kamil, yaşlı Mehmet Efendi ve dilekçeye imza atan diğer köylüler vardı. İçeri girer girmez bir astsubay bağırdı:
— Ne bu kalabalık?
— Kayıp keçi için geldik, dedi Kamil.
— Hepinizin mi keçisi kayıp?
— Hayır, bizimki kaybolunca herkes kendi kaybını hatırladı.
İdris öne çıktı.
— Komutanım, köyümüzde bir adet keçi kayboldu. Dilekçemizi sunmak istiyoruz.
— Keçi şahıs değildir, dilekçeyle aranmaz.
— Ama bu keçi, köyün en akıllısıydı.
Nasıl yani?
— Geçen seçimde sandığa gitti ama oy kullanmadı. Sessiz protesto yaptı.
— Bu keçi hangi partiden?
— O, halktan. Ama halkın sesi duyulmayınca dağa çıktı.
Komutan birden ciddileşti:
— Benimle maytap mı geçiyorsunuz?
Kamil araya girdi:
— Komutanım, bu keçi bizimle büyüdü. Sütüyle çocuk büyüttü, yünüyle kış geçirtti. Şimdi kayıp.
— Peki, kim gördü en son?
— En son tapu dairesine doğru gidiyordu.
— Tapu dairesine mi?
— Evet. Arazisi elinden alınmıştı, hakkını arıyordu.
— Ne arazisi?
— Otlağı, komutanım.
Komutan sustu. Dilekçeye baktı. Altında on beş imza, bir de not: “Bulunmazsa, biz de kendimizi kaybedeceğiz.”
Komutan başını kaldırdı:
— Tamam, dilekçeyi alıyorum. Ama bu keçi bulunursa, köydeki en akıllı kimse o sayılır.
— Zaten öyleydi, dedi Kamil. Biz onu kaybettik, çünkü bizden akıllıydı.
İdris ve köylüler jandarmadan dönmüştü. Dilekçeyi vermişlerdi ama umutları dilekçenin altındaki imzalar kadar karışıktı. Kahveye girer girmez kahveci Ali sordu:
— Ne oldu İdris, keçi bulundu mu?
— Henüz değil Ali abi. Ama komutan dilekçeyi aldı, inceleyecekmiş.
— Bizim keçi incelenmeden bulunmaz zaten. O da sisteme girdi.
Kamil sandalyesini çekti, yine İdris’in yanına oturdu:
— İdris, sen şimdi bu dilekçeyi verdin ya…
— Evet.
— Peki, devlet bizim keçiyi bulursa, bize mi verir, yoksa “kamulaştırdık” mı der?
İdris gülümsedi:
— Kamulaştırmazlar Kamil amca, ne kamulaştırması?
— Emin misin? Geçen yıl bizim Ahmet’in tarlasını “kamu yararına” aldılar. Sonra oraya kamu tuvaleti yaptılar.
— O başka mesele…
— Değil. Bizim keçi o tuvaletin arkasında doğmuştu. Şimdi orası kamu alanı, keçi özel. Ama doğum yeri kamu. Ne olacak?
Kahvedekiler gülmekten kırıldı. Yaşlı Mehmet Efendi bastonuyla yere vurdu:
— İdris, sen bu köye döndün ya…
— Döndüm efendim.
— O zaman bize devletin dilini değil, bizim derdimizin tercümesini getir.
Tam o sırada, köyün muhtarı İdris’in babası içeri girdi. Elinde bir kâğıt vardı:
— İdris, jandarma aradı. Bir keçi bulundu. Ama kulak küpesi başka köydenmiş.
— Yani bizim değil mi?
— Belki bizimdi ama sistem onu başka köye yazmış.
Kamil başını salladı:
— Demek ki bizim keçi de göçmen oldu.
— Hayır, dedi kahveci Ali, bizim keçi vatandaşlıktan çıktı.
— O zaman biz de dilekçe verelim: “Keçimizi geri istiyoruz. Hem yününü, hem kimliğini.”
İdris, çınarın altında tek başına oturuyordu. Elinde jandarmadan gelen son yazı: “Keçi bulunamamıştır. Arama çalışmaları kamu kaynaklarıyla sürdürülemez. Zira keçi, stratejik öncelikler arasında yer almamaktadır.”
İdris yazıyı katladı, cebine koydu. Kamil yanına geldi, elinde bir ip:
— Ne yapıyorsun Kamil amca?
— Boş ip. Keçiyi bulursak bağlarız. Bulamazsak kendimizi bağlarız.
İdris gülümsedi.
— Keçiyi bulamayınca ne olacak?
— O zaman köyü kaydettiririz: “Köyümüz kayboldu, bulan varsa haber etsin.”
Kahveci Ali uzaktan seslendi:
— İdris, sen bu köye umutla geldin. Şimdi neyle dönüyorsun?
— Dilekçeyle geldim, dilekle dönüyorum.
Kamil ipi yere bıraktı:
— Bizim köyde dilekler dilekçeye sığmaz. Çünkü bizim dilekler keçi gibi: inatçı, özgür ve sistem dışı.
Tam o sırada, köyün hoparlöründen bir anons duyuldu: “Dikkat! Gece saatlerinde köy sınırlarında bir keçi görülmüştür. Ancak kimliği belirsizdir. Lütfen kimliksiz keçilere yaklaşmayınız.”
Köylüler sustu. İdris ayağa kalktı:
— Demek ki artık keçiler bile kimliksiz.
— Evet, dedi Kamil. Bizim gibi.
Telif Notu
Bu eser, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Eserin tüm fikrî ve mali hakları yazarı Erkan’a aittir. Yazarın izni olmaksızın eserin tamamı veya bir kısmı; çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz, dijital ortamlarda paylaşılmaz veya herhangi bir şekilde ticari amaçla kullanılamaz. Her türlü ihlal, hukuki ve cezai yaptırımlara tabidir.
Bir yanıt yazın